Aziz DİRİ
İnsanın, bütün isteklerin nihai hedefi mutlu olabilmektir. Mutluluk, insanın yaşama isteğinin kaynağıdır. Var olmaktan dolayı memnun olma hissidir. Mutlu olan insanlar hep yaşamak isterken mutsuz insanlar ise yaşamlarının bitmesini isterler. İnsanların, mutlu olması için öncelikle beden olarak var olması gerekir. Bu nedenle yeme, içme, barınma ve giyinme gibi temel ihtiyaçların karşılanması mutluluk için ön şartlardır. Ancak yeterli şart değildir.
Temel ihtiyaçlarını karşılandıktan sonra insanların çoğunluğunun mutlu olması için eş bulma aile kurma ihtiyacını karşılaması gerekir. Aile kurulması, insanların cinsi arzularını karşılama ve neslinin devamını sağlama ile sosyalleşme ihtiyaçlarını giderme açısından, en güvenli ve insanlar tarafından en çok tercih edilen yoldur. Toplumların varlıklarını gelecekte de devam ettirmesi ve sağlık bireylerin yetişmesi de aile kuran bireylerin artmasına bağlıdır. Aile kurma isteğinin azalması toplumların yöneticilerinin mücadele etmesi gereken en önemli sorundur. Çünkü ailelerin azalması, toplum nüfusunun azalması sonucunu doğurur. Bu durumda, toplumdaki bazı işlerin yapılması için göçmen çalıştırma yoluna gidilmek zorunda kalınacak veya ekonomik gerilemeye razı olunacaktır. Belirli bir zaman sonrada, nüfusun gerilemesi sonucu yaşlanan toplum, diğer toplumların istilasına uğrayacak veya dengeli bir toplum olarak var olması için başka toplumların desteğine ihtiyaç duyacaktır. Bu nedenlerle, devletin yöneticilerinin en önemli görevi toplumun güvenliğini ve nesillerin devamını sağlamak için tedbirler almaktır.
Özgürlük insanın istediğini yapabilmesidir. Aynı zamanda istemediğini de yapmamasıdır. Bütün insanlar doğası gereği sonsuz özgürlük isterler. İnsanların hayatındaki en önemli mutluluk sebebi özgürlük olduğu gibi mutsuzluğunun en önemli sebebi de özgürlüğün kaybıdır. İnsan özgür olduğu kadar mutlu olabilir. İnsanın özgürlüğünden vazgeçmesi için temel ihtiyaçlarını veya aile kurma ihtiyacını karşılamak gibi nedenlerin olması gerekir. Aynı zamanda insanların isteklerinin bir biri ile çatıştığı durumlarda; insanların bir kısım isteklerini yaparken bir kısmı isteklerini yapmayarak özgürlüklerinden vazgeçecektir. Özgürlüklerin sınırı başkalarının özgürlerinin sınırları ile belirlenir. Bu nedenle hiçbir insan için sonsuz özgürlük olmayacaktır. Ancak insanlar daima özgürlüklerini artırmak isteyecekler ve bunun için mücadele edecektir. Özgürlüklerin sınırları belirlenirken, en önemli yol göstericimiz, insan vicdanıdır. İnsanların tabiatında, doğal olarak var olan kendisinin dışındaki varlıklara hissettiği merhamet duygusunun kaynağı vicdandır. Merhametin en önemli göstergesi ise kendisi için istemediğini diğer insanlar için de istememektir.
Toplumların bir arada yaşama duygusunun temeli, insanın diğerine duyduğu merhamettir. Bu duygunun tam tersi ise bencilliktir. Devlet yöneticileri yasaları koyarken, bireyler arasındaki benciliği önleyici ve merhameti teşvik edici şekilde hareket etmelidir. İnsanların özgürlüklerinin sınırı belirlenirken diğerinin bencilce davranmasını önlemeli ve aynı zamanda kendi özgürlük alanını koruyamayan zayıfların özgürlük alanları korumalıdır. Fakat bu koruma, güçlünün tamamen hakkını alıp zayıf olanlara verilmesi şeklinde olmamalıdır. Aynı şekilde devlet kural koyarken, toplumun bir kısmının özgürlüklerini gereğinden fazla kısıtlayarak, insanların birey olarak devlet otoritesine rağmen kendi özgürlük sınırlarını kendilerinin korumasına da sebebiyet vermemelidir
İnsanlar, temel ihtiyaçları karşılamak için özgürlüklerinin bir kısmından, vazgeç geçmeye hazırdır. İnsanlar özgünlüklerinden vazgeçerken, özgürlüğünden vazgeçmesinin karşılığında, giderdiği ihtiyacın önemini değerlendirir. İnsanların büyük çoğunluğu, aç kalmamak için tüm zamanını istemediği işlerde çalışmaya ayırarak özgürlüğünün büyük bir kısmından vazgeçebilir. Açlık ve susuzluğa göre, evsiz kalıp sokakta yaşamak, özgürlüklerden vazgeçmek için daha güçsüz bir nedendir. Aynı şekilde, aile kurmak için feda edilecek özgürlük miktarı temel ihtiyaçlara göre daha azdır. İnsanlar, aile kuramamaktan daha çok aç, susuz ve evsiz kalmaktan korkarlar. Çünkü temel ihtiyaçların yokluğu bedensel varlığını devam ettirmesini zorlaştırırken, aile kuramama sadece sosyalleşmeyi ve neslini devam ettirmeyi zorlaştırmaktadır. Temel ihtiyaçları alternatif yollarla çözebilme imkanı yoktur. Fakat zorlukları ile beraber, aile olmadan da sosyalleşme ve neslin devamını sağlama alternatifleri vardır. Ancak aile kurma, bu alternatifler içinde, en güvenli ve en hızlı sonuç alan yoldur. Bu nedenle devlet yönetimi aile kurmayı teşvik eder.
Temel ihtiyaçlarını ve aile olma ihtiyaçlarını karşılanırken insanların büyük bir kısmı, bir birinin özgürlük alanlarının sınırlarını ihlal eder. Çünkü insanlar kendileri hakkında karar verirken, kendi çıkarlarının daha çok ön planda tutarlar. Kendilerini daha fazla haklı ve dürüst bulurlar. Bunun sonuncu toplum halinde yaşayan insanlar, bir arada yaşamaktan kaynaklanan özgürlük sınırlarının belirleme anlaşmazlıklarına düşerler. Toplum, kendi bireyleri arasındaki anlaşmazlıkları vicdan ve akıl doğrultusunda çözmek için yönetim mekanizmaları oluştururlar. Yönetim mekanizmasının en gelişmiş olanı devlet örgütlenmesidir. Devlet özgürlükleri korumak ve özgürlük sınırlarını belirlemek için kurulur.
Devlet insanlar özgürlük sınırlarını belirleyip korurken, aynı zamanda özgürlük sınırlarını ihlal edenlerin özgürlüklerine kısıtlama getirerek cezalandırır. Özgürlük kısıtlayıcı bu cezaları, hapis, para cezası, zorunlu çalışma, belirli bir mesleği yapmama, belirli kurumlarda çalışmama, ülkeyi veya belirli bir yeri terk etmeme, vatandaşlıktan çıkarma, sınır dışı etme, sürekli takip, ev hapsi, çocuğunu yönetiminden alma şeklinde örneklendirebiliriz.
Devletler, insanların bir arada yaşarken temel ihtiyaçlarını ve aile kurma isteklerini karşılamaya yönelik hukuki düzenlemelerde, insanların temel hak ve hürriyetlerini gereğinden fazla kısıtlamamalı ve bir kişi özgürleştirilirken başka bir kişinin özgürlükleri gereği yokken kısıtlanmamalıdır. Evliliğinin kurulmasında, kadın ve erkeğin özgür iradesi mutlak gerekli olduğu gibi evliliğin devamında ve sonlandırılmasında da kadın ve erkeğin özgür iradesi mutlaka gerekli olmalıdır. Evli çiftlerden birinin evliliği devam ettirmek istemediği durumlarda boşanma kararı verilmemesi veya çok uzun süreler sonrası boşanma kararı verilmesi, istemeyen tarafa evliliği zorla devam ettirme ve sadakat yükümlülüğü getirerek özgürlüğünü kısıtlamaktadır. Aynı şekilde, boşanan eşlerden genelde erkek eşe, boşadığı eşe süresiz nafaka sağlama yükümlülüğü getirmek, özgürlüğünü kısıtlamaktır. Hiç kimse, bir kişi ile evliliği devam etmek zorunda olmamalı ve ömür boyu bir kişini geçiminin sağlamamalıdır.
Evlilik ilişkisi, sosyal ilişkiler içindeki en güçlü ilişkidir. Örneğin, iş ilişkisine, arkadaşlık ilişkisine, hatta evli olmadan birlikte yaşama arkadaşlığı ilişkisine göre çiftlerin birbirlerine karşı yükümlülükleri daha fazladır. Bu neden evlilik ilişkisini bitirilmesi, diğer sosyal ilişkilere göre daha zor şartlarda olması gerekir. Evlilik ilişkisinin kurulması da diğer ilişkilere göre daha fazla zordur. Hukuki düzenlemeler yapılırken, evlilik ilişkisinin başlangıcını ve sonlandırılmasını, arkadaşlık ilişkisini kadar kolaylaştırılmamalıdır. Bir dilekçe ile evliliğin sonlandırılması ve boşandıktan sonra hiç tazminat ve nafaka verilmemesi şeklindeki kolay boşanma şartları; her an bitebilecek evliliklerin kurulması, geleceğe dönük planların yapılmaması ve evlilik kararının çok fazla düşünülmeden hemen verilmesi gibi sonuçlar ortaya çıkaracaktır.
Evlilik birliğinin hemen kopabilecek bir ilişkiye dönüşmesi, hemen evlilikten vazgeçebilecek kişilerinde evlilik ilişkisine teşvik eder. Sık sık evlenme ve boşanmalar olur. Toplumdaki çocukların çoğunluğunun, korunmasız ve sağlıksız ortamlarda yetişmesi sonucunu doğurur. Ayrıca toplumdaki evlenmek isteyen kişilerin evlilik birliğine olan güveni sarsılır. Aile ortamında yetişmeyen çocukların bir çoğu ileriki yaşlarda evlilik birliği kurmaya isteksiz davranırlar. Bunların sonucu toplumdaki evlenme oranları azalır.
Evlilik birliğinin hemen kopabilecek bir ilişkiye dönüşmemesi için boşanmanın zorlaştırılmasına yönelik çok ciddi uyuşmazlık dışında boşanmaya karar verilmemesi, boşanmaların uzaması ve evliliğin bitiren kusurlu kişiye boşanılan eşe ömür boyu yoksulluk nafakası ödeme zorunluluğunun getirilmesi veya ağır tazminatlar yüklenmesi şeklindeki evlilik birliğinden ayrılışın gereğinden fazla zorlaştırması özgürlükleri kısıtlatlar. Boşanmanın zorlaşması, toplumdaki evlilik oranlarının azaltır. Çünkü insanlar, çıkışının mümkün olmadığı veya çok zor olduğu sosyal yapılara ve organizasyonlar girmek istemezler. Örneğin, Hristiyanların Katolik mezhebindeki boşanma yasağı modern devletlerde uygulamadan kaldırıldı. Çok uzun taahhütler alınan asker olma sözleşmeleri kaldırıldı.
Geleceğe güçlü toplumlar bırakmak isteyen devletler, ailenin kurulmasını ve korunmasını devam ettirmelidir. Bu amaç doğrultusunda, evlilik oranlarının yükseltme hedefine sahip olmalıdır. Aile hala bütün dünya toplumlarında, en önemli mutluluk kaynağı ve çocukların en sağlıklı yetişeceği birliktelik olarak kabul edilmektedir. Devlet, evlilik birliğinin kurulmasını ve sonlandırılmasını hukuki olarak düzenlerken, özgürlükleri çok fazla artırıp evlilik birliğinin sona ermesini çok kolaylaştırmamalı ve özgürlükleri çok fazla kısıp evlilik birliğinin çok zorlaştırmamalıdır. Kolaylık ve zorluk arasında orta bir yol tutmalıdır. Kısaca evlilik basit bir dilekçe ile sona ermemeli aynı zamanda yıllarca süren boşanma davalarına da dönüşmemelidir. Boşanma sonucu verilen nafakalar da süresiz olarak verilen para cezalarına dönüşmemelidir.
Türkiye’de günümüzde, kanun belirtilen boşanma nedenlerine uygun olmadığı durumlarda boşanmaya izin verilmemesi, boşanma davalarının uzun sürmesi ve dava süresince sadakat yükümlülüğü özgürlüklerin kısıtlanması cezasına dönüşmeye başlamıştır. Aynı şekilde boşanma sonrası verilen yoksulluk nafakası da özgürlükleri kısıtlayan, artık ilişkisinin kalmadığı başka birinin geçimini sağlamak için zorunlu çalışma yükümlülüğü getiren cezaya dönüşmüştür. Sadece para cezası değil, çalışma imkanı kalmamış kişilerin nafaka ödeyememesi durumunda hapse atılması da cezaya dahildir. Özgürlüklerin kısıtlandığı bu durumlarda suç, evliliği istememekten ibarettir görünmektedir. Evliliğin devamını istemeyen bir kişiyi, haklı neden olmayınca boşamamak veya boşanırsa ömür boyu boşandığın kişiye bakacaksın şeklinde hukuki baskı kurmak, evliliği istemeyen eşe verilen bir cezadır. Cezaya dönüşmüştür.
Türkiye’de Boşanma davalarının uzaması, öncelikle boşanma sonrası kadınların geçim sıkıntısına düşmemesi için verilecek nafakaların belirlenmesinin uzaması ve Türk Medeni Kanununun, boşanma kararının verilmesinde, eşlerden birinin sadece evliliği devam ettirmek istememeyi yeterli bulmayıp, evliliğin sona ermesi için kusur aramasıdır. Bunun yanında kusurlu olana nafaka verilmemesi hükmünün Kanunda yer alması neden ile kusurlu tarafın tespit edilmesini önemli hale getirmektedir. Kusurlu tarafın tespitindeki zorluk ve nafaka miktarındaki anlaşmazlar dava süreçlerini uzatmaktadır. Süresiz nafakanın verilebilme ihtimali ise boşanma davalarındaki çekişmeleri artırmaktadır.
Günümüzde, boşanma sürecinde ve sonrasındaki sorunları ortadan kaldırmak için evliliğin sona erdirilmesi ve yoksulluk nafakası konularına yeni bir bakış getirilmesi gerekmektedir. Öncelikle boşanan kadının geçiminden sadece ayrıldığı eşinin sorumlu tutulması; fakat anne, baba, kardeş, evlat, amca, dayı gibi yakın akrabalarına sorumluluk verilmemesini vicdani bir tavır değildir. Aynı zamanda hiçbir akrabası olmayan kadının geçim sorunundan devlette sorumlu olmalıdır. Tüm bunların ötesinde, boşandıktan sonra geçim sıkıntısı çeken kadının, kendi geçiminden de birinci derecede sorumlu olmalıdır. Çalışma imkanı olan bir kadının çalışmayı tercih etmeyip, hiçbir ilişkisi olmayan eski kendisini geçindirmek için çalışmasını istemesi de vicdani değildir.
Çalışma imkanının kaybetmiş olan bir kadının, çalışma imkanını evlilik nedeni ile kaybettiğini kabul edip sadece boşandığı eşe sorumluluk yüklemek, hayatın gerçekleri ile uyuşmaz. Çünkü evli olmasa idi, her kadının çalışma hayatına katılıp meslek edineceği anlamına gelmez. Hiç evlilik yapmayıp, aynı zamanda sadece ailesinin ve yakın akrabalarının yardımı ile geçim sağlayan kadınlarda vardır. Bu kadınların evlenip boşanması halinden sürekli bir nafaka sağlanması boşanmış eşin üzerine verilmemelidir. Günümüzde ise kadınlara nafaka sağlama hususu hukuki olarak neredeyse sadece boşanmış eşlerin üzerine bırakılmaktadır.
Evlilikten önce hiç çalışmayan bir kadın için evlenip boşandığı zaman, evlenmese idi çalışırdı, meslek edinirdi bu yaştan sonra bu kadını kim geçindirecek diye nafaka ödemeye mecbur tutulan eşin, nafaka ödediği için bir evlilik yapmak imkanı olmaması durumunda, evlenmeme cezası vermiş olmaktadır.
Yoksulluk nafakası kesildiği için başka bir erkek ile evlenmeden birlikte yaşaması durumunda, kişisel verilerin korunması, özel hayatın gizliliğinin korunması gibi yasal hükümler nedeni ile yoksulluk nafakası ödeyen eşin ispatı olağanüstü zor olan bir olgudur. Boşanmış olan kadınlar genelde sorun yaşadığı eski eş için uzaklaştırma kararı almaktadır. Böyle bir durumda kadının başka bir erkekle yaşadığını ispatı neredeyse imkansızdır.
Bu durumlarla karşılaşmak istemeyen eşler, boşanma aşamasına henüz gelmemiş oldukları, daha anlaşmazlıkların mahkemeye taşınmadığı dönemlerde birbirleri aleyhine delil toplama düşüncesiyle hareket etmeye başlamaktadır. Bu tür davranışlarla, anlaşmazlıkların daha da çoğalmasını sağlamaktadır. Sürekli bir delil toplama anlayışla davranan eşler arasında daha tam boşanma kararı olmadan, güvensizlik oluşturmaktadır.
Nafaka hakkında Türk Medeni kanununda, boşanma nedeni ile yoksulluğa düşen eşe nafaka verilmesini hükmederken, Türk kültürünün sonucu istisnalar dışında, Türkiye’de nafaka erkeğin kadına ödediği bir bedeldir. Kadının daha fazla korunması amacıyla Türk mahkemeleri bu yönde karar almaktadır. Kanun hükmü, eşit ifadeden vazgeçerek, Türk kültürüne uygun olarak değiştirilmesi gerekir. Hiçbir kadına bir erkeğin geçimi yüklenmemelidir. Kadının, erkeğin geçiminden sorumlu kılınması insan tabiatına aykırıdır.
Evlilikte sadece erkeğin menfaat edindiği kabulüne göre değil, her iki tarafından menfaati olduğu kabul edilmelidir. Evlilik birliğinin sona ermesinde sadece kadın zarar görür şeklinde yaklaşımlar olmamalıdır. Boşanmada, genel olarak erkekler kadınlar kadar geçim sıkıntısına düşmeseler de, dul erkekler, dul kadınlara göre daha fazla yalnız yaşamak zorunda kalmaktadır. Sosyal bir varlık olan insanların çok büyük çoğunluğu yalnız kalmayı tercih etmezler. Türk kültüründe boşanmış ailelerin özellikle ergenlik öncesinde çocukları, büyük bir oranda anne ile birlikte kalır. Boşanan erkekler çoğunlukla yeni bir evlilik yapıncaya kadar yalnız yaşarlar ve anne ve babalarının evine dönmezler. Yalnız yaşamak zorun kalmanın da, boşanmadan kaynaklanan bir zarar olduğunu kabul etmek gerekir.
Yalnızlık yaşamak zorunda kalan erkeğin, boşandığı eşini ve çocuklarını geçindirmek için çalışma hayatının zorluklarına katlanacak kadar gayret göstermesini istemek ve gösteremediği zamanlarda hapis cezası vermeyi öngörmek vicdani bir yaklaşım olmayacaktır.
Evliliği yıllarca sürmüş ve yaşlanmış olan bir kadının boşanması sonucunda hiçbir maddi yardım görmeden evliliğini bitirmesiyle geçim sıkıntısı ile mücadele etmesi gereken kadınların toplum içinde çoğalması da sosyal bir yara olarak hem devletin hem de toplumun diğer bireylerinin müdahale etmesi gereken bir husustur.
Sonuç olarak boşanma, hukukunda yapılacak düzenlemelerde uygulanması gereken ilkeleri aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.
- Boşanmanın sonuçları kişiyi Anayasa’da tanımlanan temel hak ve hürriyetleri kısıtlamamalı,
- Boşanma çok fazla kolaylaştırılarak evliliği güvenilmeyen bir ilişkiye dönüştürülmemeli
- Boşanma çok fazla zorlaştırılarak evliliği korkulan bir ilişkiye dönüştürülmemeli
- Boşanma davalarından yoksulluk nafakası ve tazminat ilgili hususları bir birinden ayrılmalı
- Çocuk velayetleri hakkındaki kararlar boşanma kararları içinde yer almalı
- Evli çiftlerden birinin boşanmak istediği boşanma davalarında kusurlu taraf araştırılmadan en fazla 6 (altı) içinde boşanma kararı verilmeli, çocukların velayetleri boşanan eşlerin kusurlarına göre değil çocukların menfaatlerine göre belirlenmeli
- Maddi ve manevi tazminatlar ile yoksulluk nafakası tek bir dava olarak, boşanma davasından ayır olarak yürütülmeli,
- Maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakasını kapsayan maddi davalar, boşanma davası ile aynı zamanda açılabilmeli, fakat boşanma davası sonuçlandıktan 1(yıl) içinde de açılabilmeli
- Kadın erkeğe yoksulluk nafakası vermemeli, yoksulluk nafakası erkeğin kadına boşanma sonrası geçim sıkıntısına düşememesi için yaptığı maddi yardım olarak tanımlanmalı
- Boşanmada erkeğe ödeme gücünden fazla maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası yüklenmemeli
- Eşlerin evliliğin bitmesindeki kusurlarına karşılık sadece manevi tazminatlarla ceza verilmeli, maddi tazminat ve yoksulluk nafakası ile ceza verilmemeli
- Boşanmada erkeğin kusuru oranında göre nafaka belirlenmemeli, kadının yoksulluk nafakasına olan ihtiyacına oranla belirlenmeli, evliliğin devam sağlanamamasında kadın kusurlu olması durumunda yoksulluk nafakası verilmemeli
- Kadına verilen yoksulluk nafakası, zenginleşmeye sebep olmamalı
- Kadının evlilik içindeki hayat standardının, boşandığı erkek tarafından hiç değiştirilmeden devam ettirilmesi beklenmemeli
- Yoksulluk kurtarmaya yönelik nafaka, evlilik süresi ile orantılı olmalı fakat süresiz veya yeni bir yaşam kuramayacak kadar uzun olmamalı
- Yoksulluk nafakası miktarı, nafaka veren erkeğin gelirini, nafaka verdiği eşin gelirden daha alt seviyeye düşürmemeli
- Çalışan kadınlara yoksulluk nafakası verilmemeli, çalışmaya teşvik edilmeli
- Çalışma karşılığı alınan ücret dışında geliri olan kadınların, toplam gelirleri asgari ücretin üzerinde olması durumunda yoksulluk nafakası bağlanmamalı
- Yoksulluk nafakası ile geçinmek zorunda kalan kadın, devlet imkanları kullanılarak çalışmaya teşvik edilmeli, çalışma imkanı olduğu halde çalışmayan kadının nafaka alması önlenmeli
- Ödeme gücü olmadığı için nafaka ve tazminatları ödeyemeyenler için hiçbir şekilde hapis cezası verilmemeli, diğer borçların ödenmesi hukukuna tabi olmalı,
- Boşandıktan sonra başka bir kadın ile evlenen erkek, yoksulluk nafakasında indirim yaptırabilmeli